24 Aralık 2011 Cumartesi

şiir - harun yavruoğlu



Yoksun


İSTANBUL dolaşıyor aklımda
Yoksun
İçinde sen ve
Yalnızlıklarım…
Elinde bir kıtap
                 bir kız biniyor
                              kırmızı bir otobüse
Ve ben de biniyorum
Sonra dövüyor beni hüzünlerim…
İlk durakta iniyorum…
Yoksun…

Eski bir tahta oluyorum parkta
Bankta…
Her yanım kalem ve bıçak yarası
simit kadar açım yine
yoksun
eriyen demir suyunda yıkıyorum kahırları
                                                 yüreğimden
Ah! desem kıyamet kopacak
Haberi yok İstanbul’un
Haberin yok
Yoksun…

241211

3 Ekim 2011 Pazartesi

şiir - harun yavruoğlu





yoksun

maç başladı yoksun…
nazan geldi.
elif, bekir,
çaylar,  tatlılar, meyveler geldi
sen gelmedin,
                    hacer küstü…

aylar…
ve  yüzlerce gün geçti yoksun...
kapına  geldim,
                dağlarına çıktım, yoksun…
geldi bahar…
              dutlar oldu…
insilün oldu hüzünlerim…
ve yaz bitti hazan geldi,
                         gelmedin,
                               yoksun…
yoksun,
yoksun işte…

sensiz kaldı vidaların,
tornavidaların...
yollar kaldırımlar sensiz…

seni “yok” diyemiyorum.
oda oda dolaşıyorum yeniden hastaneleri
acilleri…
          göremiyorum…
doktorlar hemşireler var,
başka başka hastalar …
ama sen,
           yoksun…
susuyorum yetimliğimi…

sensiz bayramlar gelip geçiyor…
kapılarda yoksun…
camilerde, cumalarda yoksun…
sensizliği aşamadım,
alışamadım…

aradım hatıralarını aklımın her köşesinde…
                      buldum, buldum ağladım …
giresun oldu hıçkırıklarım …
ali’ydin…
ve
ali ali mert geldi,
ama sen, gelmez oldun…
           











6 Eylül 2010 Pazartesi

mortaka şiir ve kent kültürü son sayısı seçkin marketlerde

YAŞAR BEDRİ


İDEOLOJİ; POLİTİZE OLMAK VE ŞİİR

İdeoloji, 'siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütünü olarak algılanır,' diye tanımlasa da Terry Eagleton'a göre; anlam gösterge ve değerlerin üretim süreci, fikirlerin kümesi, sistemli bir şekilde çarpıtılan iletişim, özdeşlik düşüncesi, toplumsal olarak zorunlu yanılsama, söylem ve iktidar konjonktürü, dilsel ve olgusal gerçeklerin karıştırılması, anlamsal kapanım, toplumsal yaşamın doğal gerçekliğe dönüştürüldüğü süreç gibi ideoloji kavramına farklı okuma boyutları getirilebilinir.

Idéologie kelimesi, Fransız Devrimi süresinde Antoine Destutt de Tracy tarafından ilk kez kullanıldı ve ilk kamu kullanışı 1796 yılında idi. De Tracy'e göre, idéologie kelimesi yeni bir "fikir bilimi", yani bir fikiroloji'yi kasteder. * Terry Eagleton, "Sömürü özgürlüğünün" rasyonelize edilmesinden söz eder. Martin Heidegger, ön anlamlar olmaksızın yargılama bir yana, tanımlama bile olmaz diyor. Ön kabulsüz düşünce diye bir şey olmadığını ve bu bağlamda düşüncelerimizin tamamının ideolojik olduğunu söylüyor.

Althusser'e göre 'ideoloji' tüm varoluş nedenini yaşam pratiğinden almaktadır ve yaşananın bir kopyası veya aynasıdır. İdeoloji toplumun maddi bir pratiği olması nedeniyle her şeyi, herkesi kavramakta ve bu durum ona özel bir yer kazandırmaktadır. İdeoloji her yerdedir, bir ortamı ifade eder. Maddenin ayrılmazıdır. İdeolojiler niceli önerirler ki nitelikten yoksun bir hazîrünu hayal ederler.

Muğlak yapılarıyla gönderme yaptığı alanı kullanmakta mahirdirler. Otoeleştiriye imkan tanımaz. "İdeolojiler, insanların zihnine fitil sokan doktriner, dogmatik, yıkıcı, insanı insanlıktan çıkaran, yanlış, irrasyonel ve kuşkusuz 'aşırı' bilincin hükümranlığıdır," diyor Alvin Gouldner. Alternatif ideolojilerin çoğunluk politikalarına kurban gittiği pratiğinden yola çıkarak; erk'i etkin ideolojiye katan orta sınıf fakirleştirilip, tükenme aşamasına getirildi. Son yarım asır çok hızlı kabuk değiştiren sosyal hareketlere tanıklık yaptı. Dünyada doğu bloğunun dağılması, Avrupa'nın yükselişi ve düşüşü, uzak Asya'nın pazar payı ve son yıllarda Çin Sanayisinin dünya ekonomisini felç edişi…

Bizde durum farklı değildi. Dalgalı ideolojilerin hızlı değişim rüzgârları, yaşam standartlarında ve ticarette ağır yaralar almamıza neden oldu. Bankacılığı kutsal idole dönüştüren kapitalizmin hışmına uğradık. Olmayan, sanal paramızı harcayarak kendi ipimizi çeker hale geldik. Özal'la biçimlenen, Erdoğan iktidarında tekrar geri itilen orta sınıf irtifa belirsizliğini koruyor. Tahtakale cambazlarının elinden kurtarılan para sirkülasyonu, sadece zenginin kapsamı alanına alınmıştır. Borçlanma üzerine biçimlendirilen bireyin manevra alanı iyice daraldı. Patlama noktasına gelen fanus ile bindiği dalı kesiyor iktidar. Hadi borçlarımı öde ve beni boğaz tokluğuna çalıştır'ın kapıları aralanmaya başladı. Bolşeviklerin silah zoruyla yaptığı zulmü, bugünün ideolojileri paranın tahakkümüyle kansız darbe olarak gerçekleştiriyor. Güvensizlik ve tedirginlik had safhada. Namaza durduğunda ayakkabılarının çalınma endişesini taşıyan müminin zihnindeki arbedeyi neyle izah edebiliriz? Askerin sivilleşerek sürdürdüğü soğuk savaş; muhalefette yan gelmeyi tercih eden CHP'nin, basiretsizliğini her daim askere, darbelere ihale etme çığırtkanlığı, elini taşın altına sokma korkaklığı kolaycı bir süreçti. İiktidar, bu hiç te demokratik olmayan enstrümana dolaylı yoldan Ergenekon hamlesiyle yanıt verir. Çandarlı'nın kellesini götüren II.Mehmet'ten sonra gelenekselleşen sadrazam kellesi alma hobisinin bir yerde durdurulması gerekiyordu.

Ortadoğu ve üçüncü dünya ülkelerine 'demokrasi' hep birkaç gömlek büyük gelmiştir.

İdeoloji, etik ve siyaset; sanatın modern dayanaklarını oluşturur önermesinden yola çıkarak, iktidarın karşısında olmak tüm ahlak disiplinlerini yadsımaktan geçeceğinden, modern şiirin ehlileşti(rildi)ğinden söz edilebilir miyiz? Türk şiirinde tepki ve başkaldırı misyonunu üstlenen; Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Kayıkçı Kul Mustafa, Öksüz Âşık, Şeyh Bedrettin, Şahkulu, Kalender Çelebi, Kozanoğlu, Elbeylioğlu gibi şairler, kavgalarını şiiriyle verirler.

Osmanlı sonun başlangıcına geldiğinde yenileşme ve değişim rüzgârları esmeye başlamıştır. Toplumsal enerji olarak; Şinasî, Namık Kemal, Ziya Paşa'yla başlayan modernleşme süreci, ideolojilerin katalizör olma özelliğini de taşır. Tanzimat sonrasında, Tevfik Fikret, Ziya Gökalp, Mehmet Âkif gibi isimler dalgalı hayatlarını şiirleriyle birleştirebilmişlerdir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında; Yahya Kemal, Necip Fâzıl ve Nâzım Hikmet taraf olma keyfiyetini, manifesto ve epigraf olma ayrıcalığını haklı olarak sürdürür. Hiç şüphesiz Cumhuriyet dönemi Türk şirinin kilometre taşlarıdır. Türk şiirine büyük bir damar olarak katılan 2.yeni, şiiri slogandan ayrımsar; insan, eşya, ideoloji bileşenleriyle buluşturur. İdeoloji gizil ve semboliktir. Toplumcu gerçekçi şiirin yüksek sesle okunacak ses ve şairane bir eda taşıması için gerekliydi. 1970'li yıllar, şiirin sesli okunduğu, miting alanlarına taşındığı yıllardır. Sloganla buluşturulan şiir ideolojileri tetikleyen, çoğaltan etken kuvvettir.

A.Humeyni'nin yaptığı İran devrimi, Amerika için ideolojik bir hezimetti. Sınır komşu Türkiye'nin stratejik ve gömülü hazinelerini çantada keklik gören ABD rahatının daha fazla kaçmasını istemezdi elbette. Türkiye'de kaynayan, sorgulayan, direnen bir gençlik vardı. Kavgaların provokatörlerce sahneye koyulduğu söylense de bunu tam anlamıyla kavrayacak bir zihin tarihi oluşturulamamıştı henüz. İşte tam o sırada; 12 Eylül darbecileri gençliği kana susamış öcü gibi gösterip ideolojileri gözden düşürdü. Beş konsey üyesinin demokrasiyle hiçte bağdaşmayan darbesi, zemin oluşturma senaryolarına göz yumarak, siyasileri bir çırpıda günah keçisi yapıverdi. Travmaya dönüştürülen tükenme senaryolarıyla ideolojik gençliğin ülkeyi kaosa sürüklediği, ideolojilerin tehlikeli olduğunu anlatıp durdular.

Bugün hâlâ darbe kanunları yürürlükte, öyleyse demokratik bilincin zihin zaafı olduğu, sadece kağıt üstünde bir tanım olduğunu düşünebiliriz. Amerika'nın geçen yüzyılın ortalarında gevşettiği bohem, uyuşturan yaşamı sorgulamadan itaat eden bir nesil türetti. Aynı bohem gençliğin tohumları yurdumuzda da atılmış oldu. Post/bohemizm, çok daha duyarsız ve sorumsuz bir bulanıklıkla akmakta ısrar etmektedir. Bireyin yaşam gailesi birkaç kalemden çok kaleme yükseldi. Sorunların ucu bucağı yok artık. İnziva düşü kurmayan kalmadı gibi. Bu geri çekilme hiç şüphesiz sanata, dolayısıyla şiire de yansıdı. Kavgacı, slogan olan, gürültücü şiirden; İmge ve sembollere kundaklanan kaos ve egzotizm şiiri yatağını arar oldu. Valery'nin "Şiirin içinde fikir, elmanın içindeki gıda kadar saklı olmalıdır, derken, İdeolojisinin erkle muadilleşmesi şairi duyarsız ve eksiltili kılabilirdi. Ve iktidarla yan yana olmak şiirin paradoksuna yol haritası çizecekti. İkdidarlarla paylaşılan şiirlerin vasat, popülist tavrı ülke şiirine hiçbir zaman katkı sağlamayacağını tarih bize anlattı.

Her hapşırdığında padişahım çok yaşa diyen yağcıların dünyalığına ne sözümüz olabilir ki?

Kenneth Minogue ideolojilere deli gömleği giydirir: "Bütün ideolojiler siyasi anlamda muhaliftirler; hâkim pratik bilgilerin karşısında yer alan kısır, totalize edici kalıplardır. İdeolojiler, siyasette liberalizme, ekonomide piyasaya ve ahlâki yaşamda bireyciliğe karşı, yeni, modernliğe karşı besledikleri ortak düşmanlık bakımından ayırt edilebilirler."

Alien Powers, Lonra, 1985 *

Bu sayımızda; Sabit Kemal Bayıldıran, Hüseyin Atabaş, Salih Ecer, Osman Hakan A., Haşim Hüsrevşahi, Atalay Saraç, Erdal Sarıçam, Niyazi Karabulut , Ayla Aksoyoğlu, ŞİİR VE İDEOLOJİ dosyamız için yazdılar.


GAZZE'YE YARDIM GÖTÜREN KONVOYU MISIR POLİSİNİN SALDIRISINA UĞRADI!

Mısır çevik kuvveti, 5 Ocak Salı akşamı Gazze yardım Konvoyunun geçişine izin vermediği gibi Gazze konvoyuna taş ve sopalarla saldırdı. Saldırıda yaralanan 52 kişinin hastaneye gitmeleri polisçe engellendi. Mısır'ın sürdürdüğü firavun kuşatması ve zulmü, Siyonistlerin ekmeğine yağ sürerken Ortadoğu daha da içinden çıkılamaz bir kördüğüme dolanmaktadır. Peygamberimizin bir sefer esnasında Semûd kavminin memleketi olan Hicr mevkiine geldiğinde ashâbına söyler: "Azâba uğratılmış olan şu milletin yurduna ancak ağlayarak girin! Ağlayamıyorsanız girmeyin ki, onların başına gelen sizin de başınıza gelmesin."

Zulmeden halkların mirasçıları bu günde genlerinden bir şey kaybetmemiştir. Peygamberimize, Musa'ya, İbrahim'e, İsa'ya, Mevlâna'ya zulmeden, işkence edenlerin milenyum neslinde değişen bir şey oldu mu dersiniz? Siyonistler; kendi inançlarından başka inançta olanların tarihi düşmanları ve bunun mücadelesini veriyorlar. Bunu herkes ad verebilir, ama kendine zulmedenlere ne demeli.

YKY NEREYE GİDİYOR?

Hazırlanan yıllıklar her yılın ilk aylarında polemik konusu olur. Özellikle de YKY organı Kitaplık'ın yıllığının fazla polemik konusu yapılması, elbette yıllığın niteliğinden değil, dağıtımı ve yayılmasındaki ayrıcalığından ötürüdür. Ahmet Ada'nın intihal ithamlı şiirinin yıllığa alınmayışından hareketle tepki koymak isteyenler eteğindeki taşı bi güzel döktü.

Haklıyı haksızı, doğruyu yanlışı aramak görecelidir. İşi kotaranın inisiyatifidir. Yani tek kelimeyle; keyfidir.

Kitaplık Dergisi hakemlik yapmalı mı? Ya da bir kişinin keyfiliğine mi bırakılmalı?.. Bir sürü eksiklikler ve gereksiz fazlalıklarla çıkan yıllığın önemi ekonomik sorun yaşamayan banka destekli erkin finanse ettiği bir yıllık olmasıdır. Türkiye terminolojisine son yıllarda giren "sözde" sözcüğüne burada yer vererek; derginin 'kapital'e sırtını yaslayarak oluşturduğu yazınsal erk ve dağıtım imkânları üstünlüğü, sözde yıllığı da etkili kılıyor.

"Bir ürün halka arz edildikten sonra, halkın o ürüne teveccüh edip etmemesini tartışmak nasıl gereksizse, B.T. Asiltürk'ün hazırladığı yıllığa, hangi gerekçeyi gösterirse göstersin, bir şairi alıp almamakta özgürdür. Onun yargılarına katılmak zorunda da değiliz. Ama tercih hakkına saygı göstermeliyiz. Kitapta imzası olan, bu sorumluluğu taşıyor demektir. "Benim gibi düşünmüyorsun, öyle ise suçlusun" havasından kurtulmamız gerekir. Hakaret etmeden, herkes her düşüncesini, yargısını, değerlendirmesini açık yüreklilikle ortaya koymalı. Yanlış bulduğumuz değerlendirmelere karşı kendi değerlendirmemizi koyarız. Bütün Varlık yıllıkları var bende. Orada kimlerin şiirleri var, saysam şaşırırsınız. Yıllığa girince şair olunmadığı gibi, yıllığa alınmayınca da şairlikten iskat olunmuyor! Yıllıkları gereğinden fazla önemsiyoruz gibime geliyor," diyor Sabit Kemal Bayıldıran.

Doğru bir tespit. Biliriz ki; sektirmeyen bir kural vardır: Yıllıklarda şiiri yayınlanmayıp gerekli iltifata mazhar olmayanlar veryansın ederken, sırtı azcık sıvazlananlar, yer bulanlar eleştirilmesi gereken yerde zülfi yare dokunma korkusuyla başlarını devekuşu gibi kuma gömerler.

Hazırlanan diğer dört yıllık ekonomik desteği olmadan yayınlanır. Zaafları olsa da Türk şiirinin dürüstçe nabzını tutar. Sözüm ona YKY'nin ihale ettiği iş gittikçe sıradanlaşıyor. 2010 şiir yıllığı bir gecede hazırlanacak sıradanlıktadır. Ha şu Baki Ayhan Top zaafiyetin feodal kafasındaki örümcek ağlarının da temizlenmesi, bir sürü istihdamla nemalandırılması sıkıcı olmaya başladı.

Kitaplık dergisini hazırlayan donanımlı kadronun bu işi ya kendilerinin yapması, kurul oluşturması ya da daha donanımlı, adil, bilinçli birine yaptırması gerekmektedir.

El mürüvvetiyle gerdeğe girenlerin akıbetini gördük göreceğiz. * Kayıtlara zoraki alınan Mor Taka bir kişinin emeğiyle çıkıyor. (ilk aklıma gelenlerden; Dize, Kıyı, Eliz, Şiiri Özlüyorum, Mühür, Hayal, Heves, Bir Nokta, Sözcükler, Yedi İklim, Varlık, Yasakmeyve, Ada… ve diğer Anadolu dergileri. Bir, bilemedin iki kişinin emeği ve ekonomik desteği ile çıkıyor… Yazınsal nitelik olarak ne kadar eleştirel serzeniş taşıyorsalar da, bankanın nemasıyla, yazar ekibini kurma, nitelikli yazı (şiir demiyorum) edinme rahatlığı ve imkânını bulma aşamasında etik orantıyı kurmak zor bir şey olmasa gerek.

Yayınlanan yıllığın zaaflarından, zaaflı yaptıklarından çok yapmadıklarından sorumlu olduğunun bilincinde olduğunuzu görmezden gelemezsiniz. Ne nitelik ne de malzeme sorunsalınızın olmadığını da. Ama umursamazlığın, görmezden gelmenin zaaf ve etiksizlik olduğunu hatırlatalım. Ne denir Allah sevenlere sevdiğini yar etsin.

Ee sağır sultan bilir ki; 'Keser döner sap döner gün gelir hesap döner.' Mahkeme hiçbir kadıya mülk olmamıştır!

Bunca birikime ve donanıma rağmen; eleştirinin bitmesini, diyalogun bitmesini, en önemlisi insanın bitmesini neyle açıklayabiliriz?

Kimle konuşuyorsam; şuaranın ve bilcümle şakşakçılarının kayıp irtifasından söz ediyor. Önemsenmemek ve güvenilirliği kaybetmek sanat insanları için kötü roller.

Kıraati yanlış ezberler bozulmalıdır.

Sahtekârlar, dürüst insanlardan her zamanki gibi daha cesur, daha etkin. Güzel insanlar necasete basmamak için yandan geçiyor. Geçmeyelim efendim. Edepsizlerin laf kalabalığı ile kavgasını komşusuna duyurmak istemeyenleri ağzı kalabalık halleriyle bastırmasını kınayalım. Herkes cürümü kadar yer yakar!

Hasılı kelam; "Abdurrahman Çelebi" taifesinden; fesat ve maruzat abideleri türetilmesinin sonu gelmeli.

BU SAYIDA
'Kötülük insanın yarıdan fazlası'dır diyor Enis Batur. Çok iyimser! Onunla şiirin bin bir serüvenini, aşkı, siyaseti, insan hallerini konuştuk. İçbükey söyleşide, 'hiçbir şiir herkesin olmamıştır'ı açıyor, dağıtıyor. Şiir işliği ile günümüz şiirinin nabzını tutuyor.

Kemal Özer ölmeden kısa bir süre önce günlüklerini göndermişti bana. Günlüklerin ikinci bölümünü yayınlarken Kemal Özer'i muhabbetle anıyoruz. 13.sayımızda yayınladığımız 'Geçitteki Asma', göç edebiyatının en güçlü isimlerinden Mihail Nuayma'nın aforizmalarının ikinci ve son bölümüyle okuru buluşturuyoruz.

Sessizlik, güçlü bir hâldir. Bazıları yaygaraya hiç pirim vermez. Her yerde görünme sevdası taşımazlar. Kendi için çok önemli olanı başkalarına sızdırmazlar. Birikimlerini birileriyle paylaşmakta imtina ederler. Salih Ecer öylesi bir şair. İkrarın ne olduğunu idrak edenler için sükût elzem ve mihenktir.

Tuncer Uçarol, çalışkan ve zarif bir edebiyat emekçisi. Bu fakir gibi o da gibi marangoz çocuğu, konser kuyruğunda tanıştığı kızla evlendi. Üstelik lisede matematikten bir yıl nadasa kaldı. Keyifli bir söyleşinin izlerini süreceksiniz. Alparslan Bozkurt, yıllar önce dosya dolusu şiirlerini göndermişti bana. "Adıma soyadıma bakma abi, diyordu, o ideolojiyi paylaşmıyorum." demişti. Paylaşsa ne zararı var. Biz kimleri gördük, kimlere tanık olduk. İnsanı yaratılmış kul olarak seviyoruz. Elbette ziniyalara tahammül edememek gibi zaaflı kul olmaktan Allah'a sığınırız. Nasıl söyleyip ne yaptığımız önemliydi Alparslanın. S.Saim Tekcan'ın atlarını, Ophelia' çeşitlemelirini yazdı. İki şair, Hüseyin ve Fuat Çiftçi. Baba oğul söyleştiler. Veysel Çolak, Mazhar Alphan'la dolu dolu şiiri konuştu. Didem Gamze Erdinç, Salinger'ın masumiyet arayışını irdeliyor, Stefan Zweig'ın Rainer Maria Rilke yazısı dünya şiir penceresini aralamaktadır. Ne Zihni'ye, ne de Dede'm Korkut'a itiraz etmemişti Bayburt. Günlerden bir gün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Bayburt'a gelir ve halka konser verir. Sonraki gün manşetlerde halkın itirazı vardır: "Bayburt Bayburt olalı böyle zulüm görmedi."

Hatırlıyorum da; il olunca daha bir havalanmıştı Bayburt. Bir röportaj için gezmiştim dağ bayır. Ayakkabı boyacısına yolun karşısındaki adres sorulunca; "Koskoca Bayburt ağam ben nerden bilim," yanıtı tatlı bir tebessüm düşürmüştü dudaklarımıza. M.Turan Özdemir, Bayburt'lu iki kafadarı, Zihni'yi ve Dede Korkut'u yazdı zulüm toprağındaki belgeleri fotoğrafladı. Bu sayımızda; Rilke, Borges, Rene Char, Marie Luise Kaschnitz, Arno Holz, Bedir Şakir es-Seyyab'ın şiirlerini dilimize yeni kazanımlarıyla okuyacaksınız. Bedir Şakir es-Seyyab, Yağmur Şiiri'yle ilk kez Türkçede Birigitte Crittin'in mekan şiir konsepti, deneysel şiirle diyalog içinde olanlar için yeni ufuklar açacaktır. Görsel İmge Muhtırasında söylediğim gibi, şiirin yeni imkânlarını eşelemek gerekiyor. Bir asır önce yapılmış işlerin benzer-taklit türevlerini oluştururken 1890'da yaşayan bir şair gibi değil, 2010'da yaşayan bir şair gibi işler yapmak gerektiğini yinelemek istiyorum. Ulus Fatih, keyifle karşıladığım bir kalem. Cihat Burak ve Cardonlar'ı keyifle okuyacaksınız. Nihat Malkoç, 'Orhan Duru ve Türk Öykücülüğünü' yazdı. Muharrem Tanrıveren, küreselleşme merkezli dil ve çeviri pratiklerini araştırıyor. İsmail Köse, Sumela Manastırı ve Antik Ticaret Yolları'nı yani İpek Yolun'nu anlatırken Nilgün Yılmazer, Trabzon'un kadim dört dönemini yazdı.

GELECEK SAYI DOSYAMIZ: "ŞİİR VE KUTSAL"

15. sayımızda "Şiir ve Kutsal"ı konuşacağız. Sezgi, his, esin… Şiirin ve kutsalın ortak paydaları. Ezberbozan olarak adlandırılacak yeni asrımız nesnelerin ve öznelerin yerini değiştirdi, değiştiriyor. Malarme, kutsal olan ve kutsal kalmak isteyen her şeyi gize büründürürken bu günü hayal etmekte zorlandı sanırım.

İmdi; ideolojiler gibi kutsallar da 'heves' olmaya başladı. Çılgın küreselleşme dünyanın hücrelerini kirletmeye devam ederken, bebekler hacizli doğuyor.

Kutsalları; helvadan kuru ağaca, ateşten suya, ağaca, geceye, yıldırıma, insana… Çok uzun deneyimlerden geçti dünya. Korktuğu, hayran olduğu her şeyi kutsalı olarak kabul etti.

İnsanoğlu, 'put'larını (kutsallarını) iki tarafı kör bir çakı ile yontma telâşından kurtarıp, kutsallarını; daha kolay olan mekanlardan, vitrinlerden, posterlerden, dokunabildiklerinden